top of page

İSRA VE MİRAÇ MUCİSESİ



Miraç nasip olan ilk Peygamber Hazreti İbrahim aleyhisselamdır. Enam suresinin 75. Ayetinde Esteuzibillah, Biz İbrahime göklerin ve yerin melekutunu gösteriyorduk, buyrarak O’nun büyük miracı yaşadığını ve bu bereketten ilk istifade eden olduğunu görüyoruz.

Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın miracı ise İsra suresinin 1. ve 60. ayeti celilesi ile Necm suresi'nin. 18. ayetine kadar olan alan ayetlerde anlatılmaktadır

İsra suresi'nin 1. Ayetine Esteuzibillah, O hârika bir kudret ki kulunu bir gece Mescidi Haramdan çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksa'ya yürüttü. Ta ki ona ayetlerimizden gösterelim. Şüphe yok ki ancak o hârika kadimdir ve her şeyi görendir.

Peygamberimiz bu yolculuğa başlamadan önce Göğsüm karnımın aşağısına kadar yarıldı. Kalbim zemzem ile yıkandı. Hikmet ve iman nuru ile dolduruldu, buyuruyor.

Peki bu ameliyat nasıl yapıldı? Cibrili Emin eliyle işaret etti ve o bölge neştersiz, kansız ve acısız şekilde yarıldı. Ve kan pompalayan kalp göğsünden çıkarıldı. Hazreti Enes (ra.) Peygamberimizin göğsündeki dikiş izine benzer işareti sürekli gördüğünü anlatır. Yüce Peygamberimiz bu kalp ameliyatını (şakk-ı sadr) 3 defa geçirdi. Birincisinde Hazreti Halime annenin evinde 5 yaşındayken açıldı. İkincisi ilk vahiy gelmeden önce yani 40 yaşında iken açıldı. Üçüncüsü de Miraca adım atacağı 52 yaşında iken açıldı.

 Bu ameliyatın yapılmasında zahiri yönü şudur ki, O kalp ameliyatlarından sonra 1- Hazreti Peygamberimiz de öyle bir özgüven vardı ki belki bugün bütün insanların özgüvenini toplasak da Peygamberimizinkine ulaşamazdı. 2-Peygamberimiz korkmazlardı. Savaşın en korkunç anlarında dahi sahabeler gelir, Peygamberimizin etrafına sığınırlardı.

Peygamberimiz bu manevi yola çıktığı gece Hazreti Ali (ra.) Efendimizin ablası Hazreti Ümmihani’nin evinde misafir idi. Orada yatsı namazını kıldıktan sonra bir müddet uyuyakalmıştı. O uyuklama esnasında Hazreti Cebrail, Hazreti Mikail ve Hazreti İsrafil, Peygamberimizi uyandırdılar. Rabbimiz Hiçbir insana, hiçbir peygambere nasip olmayan bu büyük mucizenin gece gerçekleşmesini murat eyledi. Buradan bir işaret var ki bir kul, Allah'a vuslatı arzu ediyorsa, gündüz yapa geldiği ibadetlerle sorumluluğu üzerinden atar ama rabbine yaklaşmayı gündüz elde edemez. Rabbine yaklaşıma vakti gecedir. Gecesi olmayan bir kişinin ne vuslatı mümkün değildir.

Bu olayın gerçekleştiğinde yeryüzünde 2 tane mescit vardı. Mescidi Haram yani Beytullah biri de Mescidi Aksa idi. Orada medfun birçok Peygamberin bulunması, orayı bereketli kılmaktadır.

Onu taşıyan Burak sadece Peygamberimize tahsis edilmiş bir hayvan değildir. Burak Bütün Peygamberlere tahsis edilmiş, daha önce birçok Peygamberi taşımıştır. Mesela Hazreti İbrahim aleyhisselamı bugünkü Filistin topraklarından kabe mıntıkasına Annemiz Hazreti Hacer ve Peygamberimizin dedesi Hazreti İsmail'i Burak üzerinde getirmişti.

Hazreti Cibril emin, Hazreti Mikail, Hazreti İsrafil ve Hazreti Peygamberimiz Buraka bindirildi. 1400-1500 kilometrelik bu yolun en kısa sürede yapılması için ortaya çıkan bu hızdan gözleri, nefesi, bedeni zarar görmesin diye Burak'ın üzerindeki inci bir kafes içinde yürütüldü.

Gazze yakınlarında Medyende durdular. Cibrili Emin ya resulallah buraya inip 2 rekat namaz kılar mısın? Çünkü burası Hazreti Musa aleyhisselama vahiy indiği yerdir, dedi.  Peygamberimiz orada 2 rekât namaz kıldı. Şu anki Mescidi Aksanın karşısında beytüllahimde tekrar durdu. Cibrili Emin Orada da 2 rekât namaz kılmasını istedi. Çünkü orası da İsa aleyhisselamın doğduğu evin yeriydi. Yüce Peygamberimiz orada da 2 rekat namaz kıldı.

Ve Mescidi Aksa'ya gelindi. Hazreti Cibrili emin orda hala mevcut olan bir taşa elini vurarak Burakı bağlamak için bir delik açtı. Aslında Burakın bağlanmaya ihtiyacı yoktu. Burak çok farklı peygamberlere hizmet etmiş sadece görünümüyle kanadı da olan bir hayvandı. Cibrili emin bir bağlama ihtiyacı olduğu için değil bizlere tetbir almanın önemini anlatmak ve inkarcılara delil bırakmak için yapmıştır.

Peygamber Efendimiz Mescidi Aksa'ya girdiğinde 124000 Peygamberin ruhları misali bir bedene bürünmüş halde hazır beklemektelerdi. Resulullah Efendimiz Cibrili eminin işareti ile öne geçirildi onlara 2 rekat namaz kıldırdı.

Namazdan sonra büyük bir kaya parçasının üzerine Miraç dediğimiz özel araç hazırlanmıştı. Muallak taşı dediğimiz bu kaya yerden 2,5 m yükseklikte şuan etrafı kapatılmış vaziyette durmaktadır. Peygamberimiz Miraç aracına binmeden evvel o kayaya bastı o kaya yumuşadı ve efendimizin ayak izi oraya çıktı.

Ahad haber nedir? 

Ahad haber kendi arasında üçe ayrılır Meşhur hadis, Aziz hadis ve Garib hadis. Meşhur hadis denilince en az 3 kişi rivayet edecek. Aziz hadis denilince en az 2 kişi rivayet edecek. Garip hadis denince en az bir kişi rivayet edecek, demektir. Miraç hadisi şerifini tam 17 sahabe efendimiz rivayet etmiştir.

Miraç, yükselen çıkan bir araç demektir. Peygamberimiz onu Çok göz alıcı rengi olan bir merdivene benzetiyor. Biz de bir asansör gibi diyebiliriz.

Her ölüm sekaratı çeken ve ruhunu teslim eden insan ve cin miracı görecektir. Çünkü ruhu çıktığında o miraca konulur. Ruhlar alemine alemi berzaha Miraç denilen araç ile götürülür. Ölen kişinin gözlerinin havaya bakar şekilde açık kalması bundandır.

Peygamberimiz Hazreti Cibrili emin ile birlikte miraca bindi. Orada Peygamberimizin bedeni ruhuna tabi oldu. Eğer orada ruh bedene hakim olmazsa o ruh o bedeni, istenilen hızla istenilen yerlere götüremezdi. Bizim bedenimiz ruhumuza hakim olduğu için bir yerden bir yere ayağımızla gideriz. Ruhumuz bedenimize galip olduğu zaman hiçbirimizin araca ihtiyacı kalmaz. Miraç Buraktan çok daha hızlı bir araçtır. Peygamberimizin bedeninin etkilenmemesi için yine bir kafeste korundu. Vücudu hiç zarar görmeden o uzayın tamamı gezdirilip getirildi. Burada ilim ve teknolojiye ciddi bir ufuk gösterildi.

Gökyüzünde tabakaları geçerken, birinci gökyüzünde Adem aleyhisselam, İkinci gökyüzünün tabakasında Hazreti Yahya ve Hazreti Hazreti İsa (as.), Üçüncü gökyüzünde Hazreti Yusuf aleyhisselam, Dördüncü gökyüzünde Hazreti İdris aleyhisselam, Beşinci de Hazreti Harun (as.) Altıncı da Hazreti Musa (as.), Yedinci de Hazreti İbrahim aleyhisselam ile görüştü.

Her semaya varıldığında Cibrili Emin Adeta bir kapı tıklar gibi sema kapısını tıkladı. Orada bulunan peygamber (as.) Gelen kim? Diye soruyor, Cibrili Emin Hazreti Muhammed Aleyhisselam deyince de Ona gelmesi için izin verildi mi?diyordu. Evet izin verildideyince de kapı açılıyordu.

Hazreti peygamberimiz Peygamberlerle selamlaştıktan sonra beytül mamura götürüldü. İnsanlar ve cinler için Beytullah ne ise Melekler içinde beytül mamur odur. Kuranı kerim ilk önce topluca bu beytül mamura indirildi sonra oradan konularına göre 23 sene süresince ayetler halinde peygamberimize indirildi. Peygamberimiz Beytül Mamurda Ümmeti icabet olanların ruhlarına 2 rekat namaz kıldırdı.

Hazreti peygamberimiz beytül mamurdan sonra Kaderleri yazan kalemlerin cızırtılarını işittim buyurduğu yere getirildi. Kader planlaması rabbimiz dünyayı yaratmadan yazılıp bitmiştir ama Resulullah Efendimizin duyduğu kalem cızırtısını açarsak; Olayların önce planlanmış hali kaderdir. Kaderin tahakkuk etmesi de kazadır. 2 çeşit kaza vardır. Kazayı mübrem ve kazayı muallaka. Kazayı mübrem planlamasında ne olmuşsa kıyamete kadar değişmez. Kazayı muallak ise değişme ihtimali olan şeylerdir. Rabbimiz zaten onu şarta bağlamıştır. Rabbimiz hangisini yapacağımızı bilmekle birlikte kesin yazmayarak iradeyi cüzziyyemizi kullanmaya fırsat tanımıştır. O kalem cızırtıları bu kazayı muallaka hükümlerini görevli melaikenin günlük olarak levhi mahfuzdan o sayfayı yazmasıdır.

Burada da görüyoruz ki ilimin yazılması sünnetullahtır. Kalemin önemini vurgulayan 7 tane ayet vardır. Levhi mahfuz dediğimiz alanda 12 tane kudretullah kalemi sürekli çalışır. Bu kâinat yaratılmadan evvel başlamış ve kıyamete kadar devam edecektir.

Üçüncü olarak sidre-i müntehaya götürüldü. Münteha son ağaç demektir. Bütün insanlığın altına alacak çıkacak büyüklükte bir ağaçtır. Sidre-i müntehada Hazreti peygamberimiz ne kadar melaike varsa tamamına vitir namazı kıldırdı. Çünkü yeryüzünde peygamberimiz yatsı namazını kıldıktan sonra yolculuğa başlamıştı. Ve melaike namazdan sonra 2 kapta ikram getirdiler. Bir tanesinden bal, bir tanesinde süt vardı. Aziz peygamberimiz direk sütü aldı. Cibrili emin sütü almasının isabetli olduğunu buyurdu. Çünkü süt ilim karşılığında istikamet anlamına gelir. Manevi olarak ise süt ledün hakikat ilmini temsil eder. Mesela birisi bize süt ikram ettiğinde bana dokunuyor, karnımı şişiriyor, bağırsaklarımda kaz yapıyor, ben içmeyeceğim demeyeceğiz. Hazreti peygamberimiz buyuruyor ki 3 şey reddolunmaz. 1-Minder, yastık ikramı, 2-Koku ikramı ve 3- Süt ikramıdır.

O ikramı aldıktan sonra Sidretül münteha altından 4 Irmağın akmakta olduğunu görüyoruz. Bu 4 ırmak 1-Seyhan, 2- Ceyhan, 3- Fırat, 4- Nil. Rabbimizin lütfettiği nasıl bir toprak dayız? 4 mucize ırmağın üçü bizim toprağımızdadır. Nil ile Fırat'ın arası (arzı mevud) vaat edilen topraklar demektir. Rabbimizin bu toprakları kendilere vaad ettiğine inanırlar.

Daha sonra cennet gezdirildi. Hazreti peygamberimiz ilk önce orada cennetin sanki müdürü konumundaki Hazreti Rıdvanla selamlaştı. Ardından iman mücadelesinin bir lütfü olarak Hazreti Bilali Habeşi Hazretlerinin makamı gösterildi. Onun ardından Peygamber Efendimizin evlatlığı Zeyd bin Harisenin makamı gösterildi.

Cennetten sonra cehennem gezdirildi. Orada birinci olarak cehennemin sanki müdürü olan Hazreti Malik ile tanıştırıldı. Hazreti Salih’in (as.) döneminde kayadan canlı olarak çıkarılan hamile bir deveyi katleden katilin cehennemdeki hali gösterildi.

Sonra Hazreti peygamberimiz Cebrail aleyhisselam'ın sitretül müntehadaki makamına götürüldü. Cibrili emin orada peygamberimizi öyle bir kucakladı, öyle bir karşıladı ki ayeti celile Onu bütün sevgi ve muhabbetiyle bağrına bastı, buyuruyor.

Peygamberimiz (sav.) Cibrili emini gerçek haliyle 2. kez gördü. Daha önce Hira nur mağarasında ilk vahiy geldiğinde görmüştü.

Necm suresi 15. Ayetinde sidretül müntehanın yanında cennetül me’va bulunmaktadır, buyuruyor. Cennetül me’va Adem (as.) ve Havva annemizin yaşadıkları cennettir. Şehitlerimizin ruhları direk buraya çıkar. Orada gezerler ve oranın rızkından hesap gününe kadar yer içerler. Diğer müminlerin ruhları da buraya çıkar ama şehitlerin ruhu gibi gezemez. Münafık, kafir, ateist bunların ruhu birinci kat semada öte geçemez.

Necm suresi 16. Ayeti, O vakit ki sidreyi bürüyen yürüyordu, buyuruyor. Hani Musa aleyhisselam Rabbim, ben seni çok seviyorum, bir görsem, demişti. Rabbimiz dayanamazsın buyurunca nazlandı o zaman karşıdaki dağa bak eğer o tahammül ederse sen beni görebilirsin. Dağ tahammül edemedi. Musa aleyhisselam da bayıldı.

Rabbimiz Sidreti müntehaya her gün tecelli eder. O tecelliden dolayı kainatta ne kadar melaike varsa sırası gelen Bizim beytullahı ziyaret ettiğimiz gibi bunlar da Sidretül müntehayı ziyaret ederler. Peygamber Efendimiz buraya Hazreti İsrafil, Hazreti Cebrail, Hazreti Mikail ile birlikte vasıtalı geldi. Buradan öteye ise yalnız ve vasıtasız gitti.

Necm suresi 9. Ayetinde 2 yay aralığı kadar yahut daha da az bir mesafe kalmıştı, buyuruyor. O esnada refref dediğimiz yeşil bir perde devreye girdi. Refref öyle bir nurdur ki bir anda hiçbir şey görülmez hale geldi. Ref ref peygamberimizin etrafını bir hava atmosferi gibi kapladı.

Bunu bir örnekle açıklarsak;

Çok güzel bir ilkbahar günü, her yer yemyeşil yüksek bir dağın başındayız. O güzelliği seyrederken bir anda etrafımıza bir sis kaplıyor. Sanki resulullahın ref  refi gibi bizi içine alıyor. Bu sis gittikçe koyulaşıp elimizin parmağını bile göremeyecek hale geliyor. Dışarıyla ne ses ne görüntü bağımız kopuyor. O sırada Resulullahın gözleri uykuya benzer hafifçe kapanır gibi oluyor. Ancak aklı yerinde ve  duyu organlarının hepsi aktif vaziyetteydi. Ve o anda 6 tarafı da ayna olan nereye baksa kendisinden başka hiçbir şey görmez bir ortamdaydı. Hazreti peygamberimiz o ref refin içinde 6 yönden duydu 6 yönden gördü. Rahmani ile şeytanın farkı da budur. Eğer şeytani bir ses ise 6 yönden gelmez, rahmani ise 6 yönden de gelir. Cenabı hakk'ın mekandan münezzehliğinin ispatı budur. Biz o sisin içerisinde 6 tarafı gören göz 6 taraftan işiten kulak olmuşken kalbimizin içindeki fuadın 2 gözü de açılır. Gözlerimiz hafif kapanır çünkü göz kapağı açık olduğu zaman kalp gözü açılmaz. Bizi kuşatan o siste vücudumuzu elektrik çarpmış gibi lezzetli bir elektriklenme olur. İşte bu anda Hazreti peygamberimiz idrak etme, ihata etmeye gücün yetmediği kelimelerle Allahla muhatap oluyor. Hiç yerinden bir milim kıpırdamadan bu dediğimiz hareket ruhuyla gerçekleşiyor. Hazreti peygamberimize böyle ihsan verildi.

Ahzap suresinin 44. ayetinde Esteuzibillah, O'na kavuşacakları gün, "selam " ile karşılanırlar. Onlar için cömertçe ödül hazırlanmıştır. Yeter ki imanımızda hiç tereddüt etmeden ömrümüzü tamamlayalım Resulullaha olan bu tahiyye bize de olacaktır inşallah.

Peygamber Efendimiz o buluşmanın bir kısmını bizimle paylaşırken hikmeti gereği bir kısmını paylaşmamıştır. İlk buluşma ve muhatap alınıp karşılanma anı bizimle paylaşıldı. Bu selamlaşmayı o anda Cibrili emin, İsrafil aleyhisselam, Mikail aleyhisselam duydular.

Tahiyyat bu selamlaşmadır. Biz aslında miracı her namazda tahiyyat okuyarak anıyoruz. Ettehıyyatü lillahi ve salavatı ve tayyibati, Bu rabbimizle karşılaşmada ilk hitaptı. Esselamu Aleyna ve ala ibadillahisssalihin ki burada peygamberimize verilen bu selamı. Peygamberimiz ümmeti adına ve ala ibadillahisssalihin buyurup alarak bu selamdan hepimiz bereketlendik. Selamlaşmaya şahit olan Cibrili emin, İsrafil (as.) ve Mikail (as.) da Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abduhu ve resulü diyerek şahitlik ettiler. İşte bundan dolayı hanefiler de birinci ve ikinci oturuşta okumak vacip oldu. Şafi mezhebimizde ise ilk oturuşta okumaları sünnet, ikinci oturuşta okumaları farzdır.

Hazreti peygamberimize, Ya resulallah sen Miraçta rabbini gördün mü, diye sorulduğunda Kalbimin gözü ile 2 defa gördüm, buyurdular. Ama inkarcılar hala inkara devam ediyor, etsinler.

Diyelim ki Gökyüzünde bulut sis yok, çok net ve berrak. Biz bir gölün kenarında otururken ay geldi göle aksetti. Görüntüsü öyle bir güzel yansıdı ki o suyun içinde görüyoruz. Orası ayın mekanı değildir. Ayı görmek için oturduğumuz yerden suyun içine giderek bir mesafe yol da yürümedik. O anda diyelim ki gökyüzüne bir bulut gelse ayın Önünü kapatsa ayı göremez olsak ay mekan değiştirmiş olmaz. O ay olmasaydı su ayı gösteremezdi. Demek ki bir mekan olmadan, gitme, gelme, yol mesafe kat etmeden, mekandan, zamandan herhangi bir şekilde gözümüzü ışınlarına, suyun aynı olmasıyla kolayca görebiliyoruz. Mekandan münezzeh dediğimiz rabbimizi Hazreti peygamberimizin görmesi bu keyfiyetle olmuştur.

Necm suresi'nin 17. Ayeti, Esteuzibillah, Göz şaşmadı ve haddi aşmadı. Rabbimiz burada özellikle baş gözünü zikrediyor. Peygamberimiz o makama alındığında gözleri hiçbir şeye bakmadı, iltifat etmedi diyor. Biz de bir manevi mecliste bir sohbet meclisinde hiçbir şeye iltifat etmeyeceğiz. Ayetin derinliği budur. Elinizde tespih, cep telefonu böyle meşgul olur iltifat ederseniz mağlup olursunuz.

Necm suresinin 10. Ayeti, Esteuzibillah, Allah kuluna vahyedeceğini vahyetti. Bu esnada edeple oturan peygamberine 3 ilim verdi. Hakikat ilmi, Marifet ilmi, Şeriat ilmi. 

1-Hakikat; Rasulum bu sadece senin zatına verilmiş özel bir ilimdir. Kimseye anlatmıyorsun.

2- Marifet; bunu yeteneği, kabiliyeti olanlara ver. Yeteneksiz, kabiliyetsiz ya da o alana herhangi bir rağbeti yoksa sakın onlara verme.

 3- Şeriat; bütün insanlara bunu anlatacaksın. En akli ve zeka yapısı düşük olandan en yüksek olana kadar insanlara cinlere hepsine anlatacaksın.

Son olarak; Eğer baş gözümüzle bir şeyi öğrenirsek bunun adına ru’yet denir. Yukarıda ayet bunu işaret etti. Eğer bir ilim kalp yoluyla öğrenilirse bu da ledünnidir ama halkımızın arasında en bilinen adı marifettir.

Marifet iltifata tabidir. 2 anlama gelir. Eğer bir insan kalp yoluyla ilim almış ise iki şeye dikkat et.

1- Bu kişiyi takdir edilmeli ki bu ilminde daha da yücelsin.

2- O kişinin ilminden teberrüken istifade etmeliyiz ki o bereketten bizde yararlanalım. Çünkü onun içinde nefis, şeytan yoktur.

Yüce rabbimiz hepimizi bu marifet ilminden nasip almış kimselerle dost, arkadaş ve öğrenci olma bereketiyle ihsanda bulunduğu kullarından eylesin. EL FATİHA


14 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page