1-İstiğfar Nedir?
İstiğfar, kusurlarımızın, mekruhatlarımızın, gafletlerimizin ve malayanilerimizin bağışlanmasını dilemektir. Hazreti Huzeyfe (ra.) Ya resulallah, Aileme karşı dilim çok keskin, yani onları sürekli inciten, üzen konuşmalar yapıyorum, dilime de hakim olamıyorum, dedi. Peygamberimiz ona; Ya Huzeyfe neden istiğfar etmezsin buyurdu. Yani insanın kendi dilini yumuşatacak en güzel ilaç istiğfar etmektir. İstiğfar etmeyen insanların dili incitici, üzücü, kalpleri kırıcı olur.
Peygamberimiz başka bir hadisi şerifte, Ademoğlunun konuştuğu her şey kayda geçer, buyuruyor. Başak bir hadisi şerifte ise istiğfar etmeyen kimseye mağfiret olunmaz, buyurmaktadır. Mağfiret, günahın üzeri çizilmesine rağmen o günah açık şekilde okunacak şekilde görünmesidir. Affetme ise günahın silinmesidir. İstiğfar etmedikçe hiçbir kusurumuz silinmez.
Hatalarımız
Vücudumuza kan pompalayan yüreğimizin içinde kalb vardır. Ama ne elle tutulur, ne gözle görülür. Bütün melâikenin, cinlerin insanoğlunun ve şeytan grubunun kalbi vardır. Bunun dışındaki yaratıklarda kalp yoktur onlardaki elle tutulan et parçası yani yürektir. Her daim yapabildiğimiz ya da yapmayı düşündüğümüz şeyler için kalbimizde 5 şekilde karara ulaşırız. 1- Kalbimizden hızlıca gelip geçenler vardır ki bunlardan sorumlu değiliz. 2- Gelip biraz duraklayanlar şeyler olur ki bundan da sorumlu değiliz. 3- Bir akarsuyun içine dal düşmüş de gelen şeylerin ona takılıp kalması gibi kalbe gelen düşüncelerin bir – iki gün durmasıdır. İşte bundan da sorumlu değiliz. 4- O gelen düşüncelerin bir kısmını tercih ederiz işte o zaman sorumluluk başlar. 5- Bu mertebede artık azmeder ve karar veririz. Burada da daha katı sorumlu oluruz. Yani tercih ettiğimizden ve karar verdiğimizden sorumluyuz. Her türlü düşüncenin 4. ve 5. mertebesindekiler kalbi paslandırır. O pasın silinmesi için istiğfar yaparak Rahim olan rabbimizden talep etmemiz mecburidir.
Kalbimize etki yapan ve karar safhasına gelmiş bu tür düşünceler kalbimize hücum ettiği zaman onlardan uzaklaşmak için bulunduğumuz ortamı fiili olarak terk ederek ve dilimizle de estağfirullah diyerek o olumsuzluktan uzaklaşmamız gerekir. Aksi halde istiğfarımızı dilimizle yaparız ama kalp bunu onaylamadığı için yalancı durumuna düşeriz. Bundan dolayı İmamı Gazali, Kalbin haberi olmadan dil ile söylenen estağfurullahın hiçbir değeri yoktur, buyuruyor.
Hazreti peygamberimiz, Yüce Allah gönülden gelmeyen, gönlün başka bir şeyle meşgul olurken dilden çıkan duayı kabul etmez buyurur. Yani kalple birleşmediği sürece estağfurullahlarımızın ve dualarımızın Cenabı hak katında hiç bir ehemmiyeti yoktur.
İstiğfarların Anlamı
Eğer birinci ve ikinci açıklamadaki kusurlarımızın ve hatalarımızın telafisinde bugünkü anlatılanlara uyabilirsek kalbin pası silinmeye başladıkça o istiğfarlar Cenabı hak katındaki derecemizi yükseltir. Çünkü estağfurullah hem istiğfar hem duadır, ikisinide iç içe barındıran bir tesbihtir. Peygamberimiz bir hadisi şeriflerinde, duanın en hayırlısı istiğfardır buyuruyor.
2-İstiğfar Neden Kalbimizin İhtiyacıdır?
Mutaffifin suresinde Bismillah, Kalplerini paslandırmıştır, buyurur. Yani istiğfarları hakkınca yapmayıp irade ettiğimiz düşünceler kalbi böyle paslandırıyor. Kalb, kuranımızda 3 değişik isimle anlatılır. 1- 5 yerde fuade diye geçer. 2- 11 yerde ef-ide olarak geçer. 3- 168 yerde de direk kalp diye geçer. Hazreti peygamberimiz bir duasında Allah'ım beyaz giysiyi kirden temizlediğin gibi kalbimi günahlardan temizle, buyuruyor.
Diğer bir hadisi şerifte ise Demirin pası olduğu gibi kalplerin de pası vardır, kalbin cilası istiğfardır, buyuruyor. Bu iki hadisi şerifle hayatımızın gerçeğine teşbih yapan peygamberimiz dilimizle kalbimiz farklı noktalarda olmamak kaydıyla beyaz giysinin temizlenmesi gibi ve cilalanmış gibi paslardan silinir,buyuruyor.
Yine diğer bir hadisi şerifte, kalpte bir siyah nokta olur ve tüm kalbi sarana dek o siyah nokta artırılır. Eğer kişi istiğfar etmez ve yaptıklarından pişmanlık duymaz ise bu siyah nokta kalbin tamamını sarana dek devam eder, buyurmaktadır.
İmamı Şafi bu konuda şöyle buyuror, Bir dut yaprağını arı yese bala döner. İpek böceği yese, pırıl pırıl ipliğe döner. Herhangi bir hayvan yese o zaman da gübre olur. Hepsinin yediği aynı yaprak ama hepsi farklı bir hizmete dönüyor. Allahu tealanın varlığına bu delil bile yeter buyruyor.
İpek böceği ağzından o ipi çıkarırken aslında kendi idam sehpasının ipini kendi boğazına dolamaktadır. Çünkü o böcek etrafına sardığı o kozanın içinden çıkamaz ve içinde ölür. Siyah nokta kalbin tümünü sardığı zaman o insanın kalbi mühürlenmiş kalp olur. İstiğfar etmeyen insan da kendi kalbinin ölümünü eliyle hazırlamış olur. O kalbin mühürlenecek noktaya varmadan evvel ilacımız istiğfardır.
Hazreti peygamberimiz bu konuda kırmızı bir sınır çiziyor. Kul 40 yaşına geldiği zaman artık Allah'tan korkmalı ve sakınmalıdır. Bu yaştan sonra hâlâ uyanışa geçmez gaflet içerisinde debelenmeye devam ederse artık suçlu aramasına gerek kalmasın. Suç kendinindir, diyor.
Burada Resulullah efendimiz korkmalı ve sakınmalı buyurdu. Korkma ifadesini Cenabı hakka dönük anlayabilmemiz için alt paragraf olarak kısacık üzerinde durur isek; Geçen dersimizde Allah'ı sevdirmek en hayırlı kişilerin yapacağı bir hizmettir. Hadisi şerifini okumuştuk. Buradaki korku -haşa- bir öcüden korkar gibi veya azap etmekten başka çıkış yolu yokmuşçasına davranan birinden korkar gibi cahilce bir korku değildir. Bu korku Cenabı hakkın hoşuna giden makbul korkuyla kulunun kendine yönelmesidir. Bu yönelme kişinin kendi iradesiyle olur.
Diğer bir tanımda ise Allah'tan korkan ona yaklaşır. İşte bu da saygıya dayalı korkudur. Kul ben zulüm edersem Cenabı hak fiili sıfatlarıyla bunun hesabını benden sorar. Öyle ise ben zalim olmamalıyım diye düşünür ki korkumuzun özü budur. İkinci bir korku da haşyetullah dediğimiz korkudur ki bu çok üst bir perdedir.
Cenabı hakk'a aşırı saygı duymaktır. Allah dostlarının rabbinin kendisine olan sevgisini kaybetme endişesidir.
İstiğfar Ve Sorumluluklarımız
Elhamdülillah ben müslümanım diyen herkes istiğfardan eşit derecede sorumludur. İstiğfar öyle bir gurup veya bir kısım insanların sorumluluğunda değildir. Peygamberimiz bir hadisi şeriflerinde, Her gece 100 defa istiğfar eden kişi gafillerden yazılmaz, buyuruyor. İbni Abbas’ın (ra.) bize aktardığı bir hadisi şerifte ise Kim çokça istiğfarda bulunursa? Allah ona her türlü kederinden bir kurtuluş, her darlıktan yani fakirlikten bir çıkış yolu ihsan eder, buyuruyor.
Demek ki istiğfar bereketin kaynağı oluyor, pasları siliyor, aile efradımızdaki kederleri de azaltıp şemsiye oluyor, bela ve musibetin gelmesini önlüyor. Ve dünyevi rızıkların artmasına de vesile oluyor. Bütün bunlar dilin kalple bütünleşerek söyleyeceği bir estağfurullah kelimesiyle oluyor. Bize her gün 100 defa söylemek emrolunduğuna göre bir baba, ana olarak her gün bu zırhı ailesi adına yapıp sanki aile efradını manevi teçhizatla korumaya almış oluyoruz.
Üçüncü hadisi şerif ise, Kişinin yalnız kalıp günahlarını hatırlayarak istiğfar edeceği evinin içinde bir odası ve meclisinin olması gerekir. Oraya oturunca sanki melâikelerle, ruhani varlıklarla, mümin cinlerle bir arada oturuyor gibi istiğfarnı yalnız başına yapmalıdır. Erkeğe de kadını da istiğfar budur. Sağda solda millete göstermelik yaparak istiğfar yapmak hiçbir kazanç sağlamaz. Bu sadece falan şöyle ağlıyor, böyle sızlıyor ne büyük insanmış gibi laflarla insanlar arasında şöhret getirir.
Peygamberimiz (sav.) Hazreti Ali efendimizi bizzat çağırarak istiğfara, duaya, namaza, kuran'a başlarken önce hamd et. (Elhamdülillahi rabbil alemin), sonra bana salevat getir, (Allahumme salli alâ seyyidina Muhammeden ve âlâ âli Muhammed.) Erkek ve kadın mü’minler için Allahtan mağfiret dile. Bizden evvelki müslüman olmuş kardeşlerin için de mağfiret dile. Ondan sonra istiğfara başla, buyurdular. Cenabı hak Tevbe suresinde ve Haşır suresinde bizden önceki kadın ve erkek müminlere dua etmemizi emrediyor.
Bir başka hadisi şerifte, Yüce Allah kişinin dualarına başkalarını katmayıp sadece kendi nefsi adına dua etmesine gazap eder ve öfkelenir. Duası bir yere varmaz, geçersiz olur, buyuruyor. Demek ki kendi nefsimize yaptığımız duadan hiçbir kazancımız olmuyor.
6. Hadisi şerif, Kim her gün Allah'ım bana, mümin kadın ve erkeklere mağfiret et derse kendisine dua yaptığı her müminden bir sevap hediye verilir, buyuruyor. Dünyada şimdi 2 milyara yakın Müslüman var. Kişi bunların tümüne dua etse kendisi 2 milyar sevap almış olur.
Yedinci Hadisi şerif Sallallahu aleyhi vesselam buyurmaktadırlar ki, Mümin kadın ve erkekler için her gün 27 kez istiğfar eden kişi duası kabul edilen kişilerden olur. Yeryüzü halkı onunla rızıklandırılır.(Neden 27 bir yerde bulamadım.)
Öyleyse bir toparlama yaparsak;
Tesbihata başlarken yapayalnız ruhani bir mecliste olduğumuzu düşünerek; Ya Rabbi okuyacağım istiğfarların ve tesbihatların sevabını; Peygamberimin ruhu şeriflerine, Peygamberlerin ruhu şeriflerine, Peygamberimin ailesinin ruhu şeriflerine, Ashabı kiramin ve tabinin ruhu şeriflerine, Şehitlerimizin ruhu şeriflerine, velilerin ruhu şeriflerine, Geçmişlerimin ruhu şeriflerine, Yaşamakta olan velilerin, salihlerin, müminlerin, ebeveynimin ve aile efradımın ruhaniyetlerine hibe ve hediye ediyorum. Kabul eyle Rabbim, Vasıl eyle Rabbim. diyerek dua etmeliyiz.
Sallallahu aleyhi ve selam bir hadisi şeriflerinde; Kişinin öldükten sonra çocuğunun duası ve istiğfarları ile cennetteki derecesi yükseltilince Rabbim derecem nasıl yükseldi diye sorar. Ona çocuğunun sana istiğfarları ile diye cevap verilir, buyuruyorlar.
Bir Başka Kişi Adına İstiğfar Yapmak
Muhammed suresinde Bismillah, Hem kendinin hem de mümin erkeklerle mümin kadınların günahlarının bağışlanması için istiğfar dile, buyruluyor. Cenabı hak peygamberimize emrediyor. Rabbimiz eğer istiğfar dilemezse dahi Hazreti peygamberimizi affeder. Ama ona istiğfar dilemesini ayetle emrederek onun üzerinden bize emrediyor.
Demek ki mümin erkekler ve mümin kadınlar için istiğfar dilemek önce peygamberimize sonra da bize emredilmektedir. Peygamberimiz günahı olmadığı halde istiğfara böyle emrediliyor da bugün hangi Müslüman ben bunu yapmaya ihtiyacım yok diyebiliriz. Allah celle celaluhu her dolaştığımız yerde işlediğimiz kusuru, hatayı bilmektedir. 4 duvar arasında kimsenin olmadığı yerde ne işlediğinizi, ne yaptığınızı bilmekteyiz. Onun için istiğfar etmek zorundasınız buyuruyor. Bu ayeti celilenin bir diğer tarafı da salih, abid, alim, kişilerden kendimiz için istiğfar istenebilir hükmü çok aleni şekilde görülmektedir.
Peygamber efendimiz Hz. Ebubekir efendimizi ve Hz.Ömer efendilerimizi yanına çağırıp; Ben göremeyeceğim ama siz ikiniz gidip Veysel Karaniyi bulun ve bu hırka mı ona giydirin. Bu hırkayı verdikten sonra vakit bulursanız ondan ümmetim için istiğfar etmesini isteyin buyuruyor. Onunla kim buluşursa size istiğfar etmesini istesin. Bu emir de tüm ümmeti kapsamaktadır. Üveysi Karani vefat etti ama onun ruhu yaşamakta olduğundan bizler ümmet olarak onu kabrinde ziyaret edip ondan istiğfar edeceğiz. Siirt Baykan ilçesinde olduğu ağırlık kazanan bu mübarek zatın ruhunu ziyaret etmeliyiz. Orada biz kalp diliyle veya lisanımızla açık bir şekilde -peygamberimizin bu emri gereği- bize istiğfar etmesi için rabbimize dua edeceğiz. Ümmetin hiç bir ferdi bundan mahrum değildir. Herkes bundan yararlanabilir.
Mümin suresinde Bismillah, Yesteğfirune lillezine amenu… geçiyor ki, melekler iman etmiş olan müminler için mağfiret ve bağışlanma dilerler anlamına gelir. Bizim haberimiz bile melekler bizim adımıza rabbimizden mağfiret istiyorlar. Görüyoruz ki Müslümanlar tek bir vücut tek bir aile gibi iç içe girmiş vaziyetteler. Demek ki biz de Müslüman kardeşlerimizin mağfiret ve bağışlanması için dua yapmak zorundayız. İstiğfarlar ortak bir duadır. Kusurlarımızın, hatalarımızın bağışlanması ve affedilmesi için şifadır. Başkası için başkası adına tövbe edemeyiz. Etsek de geçersizdir ama istiğfar edebiliriz. Her insan kendi nefsinin tövbesini kendi yapmak zorundadır. İstiğfar kusurların, hataların bağışlanmasıdır. Ama tövbe işlenmiş günahın bağışlanmasıdır. Biz vefat eden kişiye Allah affetsin dediğimiz zaman günahlarını kastetmeyiz. Kusurlarını ve hatalarını kastederiz.
Necim suresi, Araf suresi, Sebe suresi ve Tekvir suresinde Bismillah sahibukum geçer ki bu peygamberimizin bir sıfatıdır. Her müminin sahibi anlamına gelir. Asıl sahibimiz peygamberimizdir. Peygamberimiz aynı zamanda bizim mürşidimiz, hamimiz, rehberimizdir.
Euzubillah bismillah, İnna rabbi ala küllü şe’yin hafiz. Ve rabbuke alaka küllü şey’ in hafız. El Fatiha.
Comments